KARA ŞİMSEK VE KARDEŞLERİ
KARA
ŞİMSEK VE KARDEŞLERİ
Yağmur
damlası
Beni
sevdiğini söyledi
Sonra
sağanak başladı bugün
Siyah
kedim odada doğuracaktı
Kutuların
arkasına girdi
Çok
sinirlendim
Bağırıp
çalışmaya başladım
Oklavayla
onu oradan çıkarmaya çalıştım
Direndi,
epey direndi oradan çıkmamak için kararlıydı
Ben
de direndim ve oklavayla dürttüm onu
Keşke
yapmasaydım
Birkaç
gündür kara kedim Boncuk ortalıkta yoktu
Hiç
yapmazdı
Günler
geçiyordu ve ben gelmediği için üzülüyordum
Bir
yere gidip doğurduğunu düşündüm
Bir
hafta geçti herhalde
Çok
uzun geldi
Kedim
geldi.
“Yavrular
nerde?” diye soruyordum ona.
Eve,
balkonuma gelip gitmeye başladı eskisi gibi, kedi maması, salam veriyordum ona.
Bir
gün güvercin kümesinin önündeydim.
Kedim
Boncuk ağzında bir şeyle geliyordu bana doğru bahçeden. Ağzındaki şeyi fare
sandım.
Hayır;
yavrusunu getirmişti.
Yavruyu
ağzından aldım.
Odaya
getirdim.
Selenin
içine koydum yatağımın ayak ucuna.
ve diğer yavruyu getirdi. İlk gelen leopar gibi
desenliydi, rengi koyuydu. İkinci yavru simsiyahtı,
üçünü
gelen leopar desenli gibiydi yine, dördüncü yavru alaydı. Birden dört yavru
kedim olmuştu, sevinçliydim. Ve ağır sorumluluk, dertli geceler başladı.
İlk
getirdiği yavru cansızdı, “ölecek” dedi bizimkiler, ilk getirdiği yavru öldü,
ala yavrunun gözünde gençlik hastalığı vardı. Veterinere gitti, krem
Damla…
ufacık kreme 100 lira verdim.
Haram
olsun!
Baktım
anne yavruların boklarını yalayıp yutuyor.
Bir
gece anne kedi selenin dışında yatağımın üstünde miyav edip edip duruyordu;
uyuyorum, kaç gecedir böyle yapıyordu ve anlam veremiyordum; sonra anladım ki; “yavrulara
çıkın oradan, ayaklanın, yanıma geldin” mesajı veriyormuş. Oysa anne kedi
anneliğe dair hiçbir eğitim almamıştı, şaştım.
Yavrular
sele içinden çıkma savaşına başladılar, sürünüyorlardı ve sele dışına bir iki
bir iki çıkmaya başladılar.
Bin
bir emekle… 2 aylık oldular.
En
büyüklerinin adını “Deli Bekir Demir” koydum, en uzun ve iri olandı.
Ala
yavrunun adını (kör oldu) “Zor” koydum sonra “Ruhi, Nuri.” Siyah yavruya ise “Kara
Şimşek” adını koydum, sonra yıldırım gibi hızlı olduğunu fark ettim. Salam
vermek için; “pisi pisi” dediğimde yıldırım gibi hızla geliyordu, şaşıyordum,
diğerleri daha yeni uyanırken o yanımda bitiyordu, siyah ve en büyükleri
kapışıp duruyordu, abi kedi siyaha sert giriyor, siyah kedi bağırıp kaçıyordu
zorda kalınca. Sonra iş değişti, siyah üstünlüğü ele geçirdi, çok zekiydi,
akıllıydı, ne yapacağını biliyordu, usta bir kedi gibi hareketler sergiliyordu,
usta bir kurt gibiydi, bir vahşi kedi gibi hareket ediyordu, onda bir yetkinlik
vardı, sanki her şeyin eğitimini almıştı önceden, olgun bir kedi gibi hareket
ediyordu. Abisi genelde kuyrukla oynamayı severken o kuyrukla hiç uğraşmazdı, kavga
esnasında saldıracağı tespit edip hücum ediyordu, korkusu yoktu. Yemek yerken
hırlardı kardeşlerine göz dağı verirdi. Bir keresinde kedilere parçaladığım
salamı veriyordum. Salam parçalarından biri Deli Bekir’in önüne düştü, kedi onu
alacağı sırada Karam Şimsek atıldı ve yedi salamı ve ben ikinci salamı
atmıştım, Kara Şimsek o salamı da yerken abisi mal mal bakıyordu. Bu beni
güldürdü. Siyah yavru kedi sürekli beni takip edip zihninde notlar alıyor,
yaptığım işleri inceliyordu, bir kere kuş kümesine girdim, farkında değilim
içeri girmiş, kuş havalandı, Kara Şimşek kuşu yakalamak için fırladı ve sıçradı.
Kuştan korkar yavru kediler; korkmamıştı. Denizliğe çay bardağı bırakıyorum,
tırmanıp gelip çay bardağını kokluyor. Sürekli bir araştırma yapıyor dedektif
gibi.
Gelelim
Nuri adındaki kör kediye. Sanki görüyormuş gibi bir teknik geliştirdi, balkon
duvarını takip ediyor başıyla. Eşyaları takip ediyor burnuyla, kafası hafif
değince yönünü buna göre belirleyip ilerliyor, hemen duruyor, kafasını, koku
duyusunu kör bastonu gibi kullanıyordu, diğerlerinden geri kalmıyor, oyun
oynuyor, zıplıyor; ama çoğunlukla Deli Bekir ve Kara Şimşek ikili takılıyor.
Nuri de onların arasına karışmaya çalışıyor, karışıyor da.
Balkona
kafes teli çektim ki kedileri çalmasınlar, kediler yola atlamasın diye.
Kara
Şimşek anneden görmüş olmalı ki denizliğe çıkmak istedi, tel bariyeri engel
oldu, aldım onu oradan, orada bir boşluk vardı, oraya hemen bir çivi çaktım.
Kara Şimşek tekrar aynı yere atladı, ileri gidemeyeceğini anladı, aşağı düştü.
Derken
kara yavru kedim kayboldu. Gidip arayamadım. Ertesi gün fırsatım oldu,
fotoğrafçı arkadaşa sordum, “karşıya geçmek istedi, araba ezdi, tam başından ezdi,
şuraya attım, sonra kokar diye çöpe attım.
En
sevdiğim kedim aşırı güvenin, korkusuzluğun bedelini canıyla ödedi.
“Orospu
çocukları buradan 70, 80’le geçiyorlar.”
Sonra…
Deli
Bekir ve kör kardeşi… artık birlikte takılmaya başladı. Oyun oynuyorlardı, çok
ilginç bir şey oldu, abisi kardeşinin kör olduğunu anlamıştı, onunla oyun
oynayabilmek için ufak mırıltılar çıkarıyordu ara ara, şöyle der gibi: “Hey
kardeşim bak bana!”
“Ben
buradayım!”
“Kardeşim
geliyorum!”
“Kardeşim
kaçtım!”
“Kardeşim
şu tarafa koşuyorum, takip et!”
Küçük,
kısacık mırıltılar, işaret fişeği gibi.
Vay
be, 2 aylık kedi kardeşiyle oyun oynayabilmek için ona sesiyle mesaj yolluyor,
ses vermese kardeşi ne tarafa gideceğini, ne yapacağını bilemeyecek. Kardeşine
bir pusula veriyor sesiyle.
Kara
yavru kedimi kaybetmenin acısını yaşıyordum.
Ve;
“Allah verdi Allah aldı” dedim, öteki dünyada benimsin…ama…korkusuzluk…böyle
yapmamalıydı…balkondan uzaklaşıp diğer evin bahçesine girmemeliydi, hatalısın
yavrum.
Ve
bu gece kedilere kıymalı bir yiyecek verirken…baktım abi kedi yiyecekten büyük
bir parça alıp hırladı, kaçacak gibi öteki tarafa yöneldi. Mal kaçırıyordu sofradan,
yiyecek.
“Ne
biçim abisin, s.kerim abiliğini!” deyiverdim sinirle.
Bir
tokat indirdim; zararsız,
Kara
Şimşek
Öldüğünde
hiç ağlamadım
Ama
şimdi durum başka…
Bambaşka
bir kediydi, bir sihri vardı
Bana
beni sevdiğini söylemişti
Artık
bunlarla, anılarıyla idare edeceğim
Ölene
dek ve öteki dünyada buluşacağız!
Diğer
bir kedim de doğururken ölmüştü
Hep
kötü şeyler olacağını hatırlardım
Ama
çok çabuk oldu bu kez
Çok
işi bilen bir kediydi
Jack
London romanları gibiydi.
Yağmur
damlası
Beni
sevdiğini söyledi
Sonra
sağanak başladı bugün
Domatesin
de senin hakkında bir fikri var.
Bir
patates, bir ot parçası, bir yağmur damlası, bir kedi miyavlaması…
İsa
Kantarcı
Yorumlar
Yorum Gönder