AŞKIN YANGIN GÖZLERİ
AŞKIN YANGIN GÖZLERİ
YİNG YANGIN GÖZLERİ
Gece ya da günüz, her an, her nerde olursan ol
seni izleyen bir göz vardır; bunu sakın unutma.
Sahile indim, güneş mis gibiydi, Jartiyere
Mahkum sahilinde.
Başımı nereye çevirsem güzel kız, güzel kadın,
kıyamet gibi çoklar. Saatlerce ölecekmiş gibi onları seyredip düşüncelere dalıp
onlarca sigara içtim durdum.
Eve dönmeye karar vermişken gözüme kumsalda
oturmuş bir genç kız takıldı. Bu kız yalnız başına kitap okuyordu, 17, 18
yaşında olmalı, denizin hemen kenarında. Şaştım kaldım; çünkü yüzlerce binlerce
kız, kadın, erkek arasında kitap okuyan tek oydu, tek bu kız değerliydi, oradan
ayrılamadım, onu izlemek istedim, kumral kız mavi kot pantolon giymiş, omuzları
açıkta bırakan bir giysisi var, beline montunu sarmış, uzun saçları var. Kumral
kızları başka türlü severim. Arada denize, çevreye bakıyordu, uzandı, bacak
bacak üstüne attı, dar kot giydiğini anladım, bacağının çizgileri güzel bir
pembeydi, zarifti kırlangıç gibi.
Bu kız yalnızdı, sevgilisi yanında olabilirdi,
park gibi yerin arka tarafında sevgilisinin dizine yatmış ve onunla usul usul
öpüşüp sohbet eden bir kız görmüştüm, ergen çocuklar, 15,16.
Karşısında başka çift kucaklaşmış öpüşüyordu. Bu
ilişkinin sonu ne; sonu bombok tabi ki. Bitecek türde ilişkilerdir. Sahilde kör
tavuk gibi gezeleyen binlerce kız, genç adam, kadın, ellerde cep telefonu,
avanak gibi geziyorlar. İlginç hiçbir şey yok. Farklı hiçbir şey yok. Benim
kitap okuyan kız onlar gibi takılmıyordu, kitap okuyordu. Mucizeydi, mucizeye
bakar gibi ona bakıyordum. Çok değerliydi benim için. Şaşmıştım kitap okumasına.
Sanki kitap okunması yasak bir yerde, (okuyan giyotinle öldürülecek) Güzel
kızları, kadınları izledim, tamam; ama bir s.k olmaz bunlardan diye isyan
etmiştim, delirmiştim, çok sinirlenmiştim, bu muydu hayat, böyle mi güzel insan
olacaklardı, bunlardan bir bok olmaz, ne köy ne kasaba diye düşünürken kitap
okuyan kıza rastlamıştım.
Yüzünü merak ettim, başını çevirinde
görebildim ama çok uzak, o mesafeden onu net görmek imkansızdı. Uzun dakikalar
sonra kız toparlanıp kalkınca bende deli bir bir merak başladı, yüzünü görmek
istedim, saçmaladığımı biliyordum; ama bu merak tatmin edilmeliydi, yani onu
onca zaman izledim, yüzünü görmeden eve gitmek..doğru gelmedi, bu merakla
yaşamak istemedim, huyumdur. Yüzlerce insan hareket halindeydi orada, kız
kalabalıkta eriyip kayboluyordu, bastım, neyse ki onu gözden kaybetmedim, tam
onun önüne çıkabileceğim noktaya geçip mevzilendim, böylece tam yüzünü
görebilecektim, neye benziyordu, derken az sonra tam önümden, birkaç metre
karşıma geldi, saçını kenara diğer tarafa koydu, elmacık kemikleri çok
belirgin, sivri çenesi olan bir yüzdü bu, kahverengi gözleri var, üçgen bir
yüzdü bu, hep böyle suratları elimle koymuş gibi bulurum nedense, o yüz tipinde
bana iyi gelen bir şey var. Aşık oldum. İnce bel, zarif bir vücut, güzel bir
kalça, hafif göbeği var. Zarif bacaklar. O uzaklaşırken yine onu seyretme
düşüncesi baskın geldi, ben orada çakılı kaldım ama kalbim, ruhum ona doğru
koşuyordu, içim ona doğru gidiyordu. Hayatımdan çekip gidecekti ve on bir daha
hiç göremeyecektim, felaket üzüldüm, yıkıldım, içim ağladı, ruhum, içim yandı. Onu
bir daha göremeyecektim. Saatler sonra onu gördüm, bir kız arkadaşıyla kolunda
plastik oturma sandalyesiyle ilerliyordu, sahilde oturup muhabbet edeceklerdi
belli ki.
Eve gidemedim, gözlerimi güzel kızlardan
kadınlardan alamadım, saatler geçti, dün gece yolun kenarında rastladığım siyah
kediyi bulmak için oradaydım, yanımda kedi kutusu vardı ve kediyi bulamamıştım.
Canım fena sıkılmıştı, o kediye aşık olmuştum.
Eve dönerken, alışveriş merkezinin önüne
geldim, kediyi en sonra burada bırakmıştım, bir kız gördüm, siyah tayt
giymişti, ceylan gibi fiziği vardı. Fiziğine kapıldım, aşık oldum. Tam yolum üzerimdeydi,
giderken onu yakından görebilirim deyip arkasından ilerliyordum, minyon sarışın
kızın yanında kız arkadaşı vardı, kızın elinde bir kitap gördüm, kalın bir
kitap. Yine delice bir merak başladı, ne tür bir kitap okuyordu, sorsam mı
sormasam mı, nasıl konuşacağım, konuşmayı becerebilecek miyim, terslerse ne
ederim, düşünceler değil; eylem aniden baskın geldi ve zınk diye sordum.
“Ne okuduğunuzu merak ettim, bakabilir miyim?”
Kitabı bana uzattı, siyah kitabı elime aldım.
Sarı saçları küt, gözlüklü, uzun sarı
kirpikli, mavi gözlü bir bebek kızdı bu.
Arka kapağını okudum, anlamadım, siyah kapata
yazılar zor okunuyor.
“İçeri ne? Fantastik bu değil mi?”
“Fantastik.”
Kitabın ne olduğunu okumadan anlamıştım,
sezdim.
Bir an bakışlarıyla tam temas kurdum,
inanılmaz güzel.
Saf bakışına, güzel yüzüne aşık oldum, bu
bakış tarif edilemez güzeldi.
“Fikir ve düşünce içeren kitaplar iyidir”
dedim, “40 yaşında bambaşka biri olacaksın, fantastik kitaplar saçmalıktır.
Bunlar sana hayatta hiç lazım olmayacak şeyler.”
“Evet” dedi güldü.
“Evet” dedi, bana katılarak, “yeni aldım,
içeriğini bilmiyorum.”
Tatlı bir ses tonu var.
“Ben yazarım, ondan sordum.”
“Yaaa öyle miii, adınız nedir?”
“İsa Kantarcı; hakkımda internette düzgün
şeyler bulamazsın.” (ara vermeden paylaştığım çok seksi, dövmeli genç kız, kadın
fotoğraflarını görünce şok geçirmesin diye dedim bunu)
“Kaç yaşındasın?”
“12
“Adın ne?”
“Deren.”
Diğer kıza sordum.
“Yağmur” dedi. Esmer, çok kısa, çok zayıf,
yüzünde sivilce izleri vardı.
Hemen bıraktım sohbeti: “Hoşça kalın” deyip.
Yapacağım konuşmayı, neler söyleyeceğimi önceden
hiç belirlememiştim, şırak diye, şıpsevdi biçiminde yıldırım hızıyla girmiştim
olaya. Neyse ki işi çok güzel biçimde noktalamıştım.
Acayip sevindim.
Bir bebek kızın ruhuna bir şey ekmiştim,
tohumlar.
Şaşkındım, onca yüzlerce insan içinde… sadece
2 kız ve biri 12 yaşında… 12 yahu…
Yüzlerce binlerce yavan, boş, faydasız
kalabalık…
Amerika’da, Avrupa’nın bir sahilinde olsak
sahilde cümbüş olur, cayır cayır kitap okuyan insanlar, dans edenler, top
oynayanlar, gösteriler, yüzlerce şamata, spor yapanlar, yoga… kitap, gazete,
dergi okuyanlar, bir şey yapanlar… bizde ise çok yavan bir kalabalık,
renksizlik. Gelişmemişlik. Parıltısızlık. Fransa sahillerinde, parka bir gidin,
kitap okuyan onlarca insan görürsünüz, bizim buralarda iki taneye rastlarsanız
mucizedir.
Yine anladım ki ergen kızlara yönelik
yazmalıyım, genç kızlar, ne güzellik, ışık varsa tek onlarda var ve diğerleri
kaybedilmiş, kaybolmuş, anlamaz ve farkına varamaz, onlar ölmekten beter
dünyalarında kendilerini prenses ilan etmişler. Kendilerini çekip çekip
duruyorlar cep telefonlarıyla.
Anladım ki; gece ya da günüz, her an, her
nerde olursan ol seni izleyen bir göz vardır; bunu sakın unutma.
Biraz kitap oku, nitelikli yaşa!
Tabi ruhumu verdiğim diğer yüzlerce kız, kadın…onlar
kitap okumadıkları için değersiz değiller elbette; ama ölümcül acil durumlarda
çıkışı gösteren levhaları göremeyecekler hayatları cehenneme döndüğünde.
Zehirli akreplerle vakit geçiren dara
düştüğünde kartal gibi mücadele etmeyi, dağın zirvesine doğru uçmayı nasıl
bilsin!
İsa Kantarcı
Yorumlar
Yorum Gönder