ESKİ SİYAH MERSEDES
ESKİ SİYAH MERSEDES
Eski siyah mersedes tuhaf şeyler yapmaya başladı birkaç gündür.
Araçlardan anlarım
ama usta kadar değil; baktım bulamadım. Bu araç ilk günden beri beni
korkutuyordu. Sanki içinde öldürülmüş bir ruhun anılarını taşıyordu. Aniden çalışıyor,
duruyor, kontak anahtarı takılı değil. Anlamadım. Herhalde içinde biri intihar
etti ve aracın içinde bir varlık geziyor diye düşündüm. Sonra yok ya, böyle şey
olamaz diye düşündüm.
Siyah. Öyle siyah ki
şeytan gibi bir siyahlık, karanlık, o karanlıkta farkları ışıkları yakmasak
hayalet gibi, karabasan gibi bir şey.
Birkaç gündür tek
odalı bu köy evindeyim, her akşam araçla bir tur yapıp dönerim. Garaj yok,
eskiden koyun ya da ineklerin bakıldığı yere çekiyorum aracı, eve uzak bir
noktada ahır. Burası ürkütücü bir yer, mezarlığın hemen arkası. Koyun otlatan
çocuk demişti, geceleri sesler duyarsın, dikkat et. Çığlık atan bir kadın,
ağlayan bir bebek, köylüler oraya kaç kez gitmişler ama ne kadın, ne çocuk
bulamamışlar.
Aracı ahıra çektim çatı
saç, kütükler var altında. Yağmurlu bir gündü. Sis vardı ve birden deli bir
sağanak başladı, Ocak ayının başıydı. Birden aracın farları yanmaya başladı.
Arıza oldu dedim. Aracın kapılarını kapattım, kilitledim, buralarda asla
hırsızlık olmaz ama kilitledim. Az sonra, ayazlı puslu karanlık havada on metre
uzaklaşmıştım ki, ahırın büyük kapısını kapattım ki. Farlar yandı. Küfür ederek ilerledim, farları
kapattım, teknik bir arıza diye düşündüm,
Ertesi gün akşam ıssız
yollarda sağanakta gezdim, köy yolunda, dağlara gittim, geri döndüm. Yapacak
bir şey yok, afyonum patlamamış, radyo açtım kısık, klasik müzik dinliyordum.
Sigara yakmıştım. Yapacak bir şey yoktu, huzur bulmak, kafayı yerine getirmek,
çevre, ağaçlar müthiş işe yarar, yağmur kokusu, ıslak toprak kokusu, yağmur
yağınca hazinelerini aralar toprak. Eski, terk edilmiş evler vardı, her şey bir
yort savul atmosferini yansıtıyordu sanki, eski bir atın özlemi gibi, sağlam,
köklü, kuvvetli, emekliye ayrılmış bir eski yarış atının hayallerinde, gençlik
hayallerinde iz sürerek ilerlemek gibi bir duyguydu hissettiğim, bu iyiydi,
öykülere ve romanıma devam etmek için. Çok özlediğim bir şey vardı, bir kadın
yoldaş, aracın içinde yüzüne bakmaktan hoşnut olacağım bir arkadaş, o çocuksu sesiyle
konuşup dursun. Gülüşle parlayan o tatlı yüz, çocuksu gülüş, tasasız sohbet, kadınlarda
dağlardaki ayazlı gecelerde parlayan ay ışığı gibi güçlüdür o gülüş, nasıl
mesut eder insanı, nasıl uçurur, kısa bir etek giymiş olsa, sarı mesela, elimi
uzatıp yanağını okşasam o konuşurken, saçmalasın istediği kadar.
“sen neden
konuşmuyorsun dese, aaa bak yağmur ne güzel yağıyor, ağaçlar hakkında ne
düşünüyorsun dese, bu taşlı yol neler
neler görmüştür, nelere tanık olmuş dese, şu ilerdeki boş ahır mesela.”
İlk sevgilim Nurgül
içime düştü, hemşire olup çıkmış, onu ne çok sevdim, ne muazzam kızdı o, ela
gözlü, kural, kısa küt saçları vardı, küt saç sitiline o zamandan beri
hastayım, evlenmiştir kesin, birden fazla çocuğu olmuştur, malın biriyle
evlenmiştir, güzel kızlar hep bunu yapar, içim yandı ona duyduğum aşkla, bana hiç
pas vermedi; Ama sonunda bana kapı açtı, şaştım, yıllar sonra anladım, beni
gizli gizli ne çok sevmiş, onun bakışları, enerjisi enerjimde deli atlar gibi
koşturuyordu, uzun yılar sonra hissettim bunu. Köpekler gibi dolandım peşinde,
malın biriyle evlenmiştir kesin, büyük ihtimalle boşanmıştır, gönül düşürdüğüm bütün
kızların başına felaketler gelir, hep en kötü, en kalitesiz, en karanlık, en
ahmak adamları severler, sevmişlerdir, oysa ben öyle değilim. Biliyorum, zerre
şüphem yok, onların güzel enerjileri benden sonsuza dek yaşıyorsa benim onların
üstündeki kutsal enerjimde yaşayacak, bu bir koruma kalkanı, asla tükenip
bitmeyecek, Nurgül ile sadece bir kez yan yana yürüdük, 20 dakika mı neydi, göz
açıp kapanıncaya kadar hızlı tükenmişti, hep ben konuşmuştum. Hayatımda ilk ve
tek kez öyle muhteşem hissetmiştim, bir daha hissetmedim böyle bir şey, okulun
son günü, sadece bir kez fırsat verdi bana. O anlar muhteşem bir mucizeydi,
uzun yılar sonra Nurgül’ün yaşadığı mahallesine gitmiştim. Okuldan tanış Ümit’e
rast geldim. Ümit’in o vakitler poposundan ayrılamayan bir sevgilisi vardı.
Pınar, kız onu terk
edip benle buluşmak istemişti, Pınar’la bir kez buluştum, ilk kez onunla
buluşmak için dersi asmıştım.
Tabi ümit’e okul civarında
rastlayınca ondan utanırdım, bir kez bunu belirttim, o da bana; “o kızla işim
bitti,” demişti.
“Nurgül nerde?”
demiştim ona.
“Taşındı, hemşire
oldu…”
Birkaç adım ahırdan
uzaklaşmıştım, aracın radyosu açıldı. Tam geri gidecektim, sustu, eve doğru
gidiyordum, radyo yine çalmaya başladı, ahıra girdim, ses seda yoktu, aracın
kapısını açıp kontrol ettim. Kapattım ve çıktım.
Gece yarısıydı,
uyandım aniden, sanki bir şey beni uyandırdı, ayak sesi duydum, biri dışarıda
geziyordu sanki, emin olamadım, ses yok olmuştu, yattım, kabus gördüm, kan ter
içinde uyandım, kuzineye odun attım, içerisi soğumaya başlamıştı, pencereden
dışarı baktım, uzakta bir ışık gördüm, ahıra takıldı gözüm, aniden ışık parladı
içerde, biri aracı mı yürütüyordu, süratle giyindim, buraya gelmekle iyi
yapmadığımı düşünmeye başladım, roman yazmak için uygun bir yer lazımdı, bir
dostum bana bu evden söz etmişti, evin sahibi akrabasıymış, cezaevine girmiş
demişti, ev boş, etrafa eve arabaya göz kulak olacaksan oradan çıkana kadar
kalabilirsin, birini arıyordu bekçi. Abisiyle görüşeyim sen yaparsan. Hatta
aylık maaş bile verir demişti, bana inandırıcı gelmemişti, ertesi gün asgari
ücret tutarında parayı çıkarmıştı, adresi vermişti, her şey böyle başlamıştı.
Ahıra yaklaşınca
içerdeki ışık birden söndü, sanırım bir el feneri aydınlığıydı bu. Sağanak
yağmur altında ilerliyordum, ahırın sacında yağmur tapırtısı, iki ses duydum,
“bizden çaldığı
paralarla iyi araba almış.”
“Nesi iyi lan, antika
bu!”
“Yakalım şunu, sonra
onu!”
“Bir beynin olduğunu
hatırla. Bırak, katil olmaya değmez, aracı alıp gidelim. Okuturuz birine.”
“Anahtarı nerde,
gidip şu uyuzun gırtlağına çökelim.”
Korkuyla yönü
şaşırdım, tarlalara doğru koştuğumu fark ettim.
Sonra durdum, ses duymuştum,
kapıyı kırarak açmak için cebelleşiyorlardı. İyi akıl etmişim, bir şey olur
diye yandan demir boru koymuştum kapı arkasına.
“Eski suç ortakların
geldi Mahmut, kalk ayağa!”
Birden aklım başıma
geldi, cebimdeydi anahtar, ahıra doğru koşmaya başladım. Araca atladım, kontağı
çevirdim, asfalta çok yaklaşmıştım, ardımdan kurşun sıkıyorlardı. Başımı öne
eğmiştim, çoktan uzaklaşmıştım oradan.
30
ocak 2022 Pazar
03:44
İsa
Kantarcı
Yorumlar
Yorum Gönder