Amerikalı yazar Charles Bukowki
HUZURUN KAYNAĞI BAKIŞ
AÇINDA, FARKINDALIĞINDA
Amerikalı yazar
Charles Bukowki uzun yıllar pansiyon odalarında yaşamıştır (tek oda) Kimi
günler açlık çekmiştir, o günlerin bir sabahında…caddede ilerlerken bir gözü
kopmak üzere (göz yuvasından düşmek üzere) olan bir adam karşısından gelip
geçer, Charles ilerler ve marketten bir cips alır döner eve, başka bir şeye
almaya parası yoktur.
Çalmaz, çırpmaz,
çalmayı asla düşünmez, kolay yoldan para kazanmayı asla düşünmez, (uyuşturucu satmak
gibi)
Gündüzleri postanede
memurdur, bilirsiniz, zarfları alır ayrı ayrı kutucukları koyup tasnif eder,
bunu belli bir süratle yapmaz zorundadır ve arada amirleri onu ve diğerlerini
belli günlerde sınamadan geçirir, performansı yerinde mi, değil mi diye,
yerinde değilse işten atılacaktır, tuvalete gitmeden önce izin istemek
zorundadır. Elleri Muhammed Ali ya da Mike Tayson gibi hızlı olmak zorundadır,
dans etmek zorundadır, ve Charles testi
geçebilmek için evde boksör gibi antrenman yapar, sevgisiyle yataktadır, sıcak
bele kalçaya sarılmış o eller yataktan çıkıp pantolonunu giyip postane gidecek,
ayazda, sağanak yağmurda araç yolda kalacaktır, (ilk kitabı postane’den) Gündüz
çalışıp geceleri ise şiir yazmaktadır, yiyecek bir şeyleri yoktur, (bilen bilir,
içki yanında insan birçok şey yemek ister, ) Yazarın sadece tek gofreti vardır
geceleri, onu da gıdım gıdım yer. Bütün zor, perişan, boktan o günlerde intihar
etmeyi düşünür, birinde bir askeri alana girer ve asker ona makineli tüfekle
ateş açar, kaçar kurtulur Charles, ikinci intihar denesinde ise, o gün intihar
edecektir, gazete bayiine gider, bir gazete alır ve bir haber okur, “bir adam
bir taş fırlatmıştır,” bir şeye bir şeye, onun gibi bir haber. O gün bu
haberden sonra intihar fikrinden cayar.
En zor ve bıktırıcı günler
(birbirinin aynı) yatağına uzanmış, elinde bira şişesi, şarap diyelim, daktilo
başında mesela, sandalyesinde…elinde sigarası yatağında…hayatından, her
şeyinden vazgeçmeyi düşünür, buna tam olarak inanmaya savrulacaktır, yaşamak ona
anlamsız geliyordur, bilirsiniz, çoğu zaman anlamsız gelir size yaşamak ve çoğu
zaman böyle düşüncelere akar gider içiniz, beyniniz. Yazar o sıra kimsenin
bilmediği, kimsenin umursamadığı biridir, şöyle der içindeki ses: “Yangını
kıvılcım başlatır, sadece bir kıvılcım, eğer ben o kıvılcımı korursam yangın
başlatabilirim. Koru bu kıvılcımı” En zor anlarında kendine olan inancı böyle
koruduğunu anlatır. Yazar, klasik müzik dinler şiir yazarken, içer.
100 Best of
Bach dinliyorum ben size bu metni yazarken. Klasik müzik bambaşka bir alem,
ruha ilaç gibi.
Ömrü yoksul,
perişan halde geçen bu adam 50 yaşında postanedeki memuriyetinden istifa ederek
yazarlığa başlamıştır, tam gün yazarlık… Ve ölmeden Madonna gibi yıldızlar onu
dost bilmiştir, 80'li yılların ikonik
çiftlerinden Madonna ile Oscar ödüllü ABD'li aktör (Madonna’nın
ilk eşi: ) Sean
Penn…
Klas oyuncu, adam,
yönetmen, Sean
Penn…
Charles Bukowki,
yapayalnız bir adamdır en başlarda, hayat kadınlarıyla takılır, ne etsin,
kadını yok, sonunda bir kadın çıkar, ona gerçekten değer verir, Charles nikah
günü düğünde başlar ağlamaya…düğün gününde ağlayan hiçbir adam görmedim
Charles’den başka.
Charles, içer durur
hiç ara vermeden, mide kanaması geçirmektedir, haberi yok, ambulansla hastaneye
kaldırılır, “işte, sonunda geberiyorum” diye düşünür, orada dehşet anlar yaşar;
ama kurulur, doktor: “Tek bir bira bile içme, yoksa ölürsün” der, hastaneden
çıkar, bir bira alıp bankta içer. Sirozdan ölmedi, 73 yaşında kan kanserinden
öldü. Çok yürekli, merhametli bir adamdı.
Hayat, acılar
etrafında döner, öyle bir kelebektir, hayat yürekli insanların etrafında döner,
öyle yüreklerin etrafında bir kozmik bir ışındır, şırıltıdır.
Hayat zorluklar,
mücadeleler, pes etmeyenler etrafında döner.
Hayat, bütün gücüyle
direnenler etrafında köledir.
Zor, en zor
günlerinde pes etmeyenler, bir şekilde hayata tutunmayı başaranlar, bunun ne
denli büyük armağan getirdiğini ölmeden ve öldükten sonra anlayacaklardır. Size
verebileceğim en değerli öğüt: İntihara sapmayın, pes etmeyi düşünmeyin.
İntihardaki en yakıcı acı: O kişinin ailesi bunu hisseder, kişiler ailelerini
ne kadar çok üzdüklerini, yakıp yıktıklarını bilseler…bu acı dehşet bir acıdır…Yüreklere
alev topuk bırakıyorlar…o hüzün..alevden beterdir…aileleri üzmek...korkunç bir
şeydir, size değer veren insanlara bu acıyı yaşatmak…
Bu yazı çok savruk
oldu; ama toparladım sanırım: Pes etmeyiniz yaşam mücadelenizde, direnin, devam
ediniz…umularınıza delice sarılın…içinizdeki sakinliğe, bırakın her şey boktan
olursa olsun, dış dünyada işler ne kadar kötü olursa olsun takmayın,
takılmayın, etkilenmeyin, en değerli şey farkında olmanızdır, gülümseyen
bilincinizdir, bu yazıyı kimler okur bilmem; ama gülümseyen yüzünüz, her
durumda, dışarıda fırtına var, yatağımdayım, 03:12, 21 ocak 2022 cumartesi
gecesi şimdi. İçimdeki ölmez sönmez iyiliği, ışığı bu yazıyla size kanalize
etmeyi dilerim başarmışımdır, minik bir ışıltı olarak bile, tarihe not düştüm,
40 sene sonra bu yazıya bakıp gülümseyeceğim. Kimse bilmez romanlarımı,
öykülerimi, şiirlerimi. Gün gelecek milyonlar bilecek! Filmleri olacak
romanlarımın.
Küçücük şeylerle
mutlu olun, ben her gün bunu yaparım, küçücük şeyler etrafında döner hayat,
güneş, Tanrı’nın nefesi. Yitip gitmez kurtlar ve rüzgar atlar ülkesi.
Alıntı değildir:
Dağarcığımdan.
İsa Kantarcı
Yorumlar
Yorum Gönder